İslam’ın temeli iman
İman Müslümanı,
Müslüman dünyayı onarır.
Müslüman dünyayı onarır.
Hamd alemlerin Rabbinedir. Salât
ve selam Peygamber Efendimize olsun…
Küçük bir evren olan insan ve büyük insan olan evren
kuşkusuz gördüğümüz somut şeylerle sınırlı değil. Fizik ötesi ve algı üstü bir
çok gerçeklik daha var. Bir çok insan bugün fizik ve sosyal hayat ile fizik
ötesi ve manevi hayatı birbirleriyle uyuşturamadığı için sorun yaşıyor. Çağdaş dünyanın
en büyük açmazı, maddenin yanında manayı, görünenin yanında hissedileni, tabiat
yanında tabiat üstünü ihmal etmektir. Bu tehlikeyi müslüman bir kişi, iman ve İslam
gücüyle aşar. İman inanç ve fizik ötesi dünyamızı, yani gayb alemini, İslam ise
sosyal ve fizik hayatımızı, yani madde alemini sağlam surlarla çevirir. İman
insanın içini, İslam dış dünyasını imar eder. İmansız İslam münafıklık,
İslamsız iman fasıklık ve günahkarlıktır.
İmanı vücut organlarımızı komuta eden akıl ve ruha,
İslam’ı akıl ve ruhtan aldığı emirleri uygulayan vücut organlarına
benzetebiliriz. Vücut nasıl doğru çalışmasını ruh ve akıl sağlığından alıyorsa,
İslam da sağlık gücünü iman sağlığından alır. Aklın, ruhun ve imanın önemi daha
büyük olmakla birlikte, fizik hareketlerinin ve İslam’ın etkisi az değildir. Hareketsiz
kalan vücutta akli fonksiyonlar tıkanma yapar. Aynı şekilde İslamsız bir iman
gün be gün güç kaybeder. Bunun dışında insanın akıl gücü yaptığı işlerde belli
olur. İnancın sağlamlığını eylemden anlarız. Bu sebeple İslamsız iman ve
işlevsiz akıl güçsüzdür. Buradan imanın İslam’la, ruhun bedenle, inancın
eylemle kopmaz bağını farkediyoruz.
İman, tüm hücrelerinle teslim olmak, en ufak
tereddüt duymadan inanmak demektir. İmanın fizik ve algı ötesi dünyayla yani
gaybla ilgili olduğu hesaba katılırsa, teslimiyet manası daha iyi anlaşılır.
Gayba iman etmek demek, gözle görülmeyen, deneyle deneyimlenmeyen inanç
demektir. Burada insan gözüne, bilime veya somut tanıklara güvenmez; kalbine ve
ruhuna güvenir. Onun için görerek değil, inançla yürür bir müslüman. Görünen
basit şeylere iman etmeyiz, onları bilir ve öyle inanırız sadece. Anahtarın
kapıyı açtığına iman etmeyiz, onu biliriz. Ondan kalbimize bir şey ulaşmaz,
onun için fedakarlıklara katlanmaz, bir teslimiyet hali yaşamayız. Oysa bir
müslümanın altı esasa iman etmesi, görünürdeki zayıflığına rağmen, tüm hal ve
hareketlerini kontrol edecek, onlara enerji pompalayacak kadar güçlü bir
inançtır.
Buradan anlıyoruz ki, müslümanın en temel ve büyük
sermayesi imandır. İmanın mantığı görünen ölçütlere dayanmadığı için görünür
tehlikeler onu sarsmaz. İmanlı kişi, hedefin sayısıyla ve görünür gücüyle
ilgilenmez. Aksine matematiksel kabarıklık ve görünür tehlikenin büyüklüğü
müslümanın imanını artırır. Şu ayet-i kerime bunu ne güzel resmediyor: “Onlar
öyle kimselerdir ki halk kendilerine; ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı
ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!’ dediklerinde, bu tehdit
onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbünallah ve ni’me’l-vekil.’ ‘Allah bize
yeter. O ne güzel vekildir!’ demişlerdir.” (Âli İmrân, 173)
